Şam’ın çöktüğünü Tahran da anladı, Ankara anlayamıyor. İktidarıyla, muhalefetiyle, okumuş yazmışıyla anlayamıyor. Yıllardır Beşar Esad ve Baas rejiminin Suriye topraklarının pek az bir kısmında, o da Rusya ve İran desteğiyle sözünün geçtiğini göremeden “Esad’la anlaşırsak sorun çözülür” yanılsamasıyla siyaset yapanlar, şimdi geçmişe yakınmakla meşgul.
2016’ya kadar Esad rejimini devirmek için uğraşıp sonra dikkatini Suriye’de ABD himayesinde PKK idaresinde Kürt devleti kurulmasını önlemeye veren AK Parti iktidarı, hala Esad ile “muhalefetin” konuşup uzlaşmasından söz ediyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 6 Aralık’ta “Böyle olsun istemezdik” ifadesi çok katmanlı anlam taşıyor. İşin gerçeği, Ankara’nın HTŞ üzerinde pek bir etkisi olmamasıdır.
Erdoğan’ın muhalefet tanımı
Erdoğan’ın “muhalefet” tanımının türevini aldığımızda “Suriye Milli Ordusunu da katın ama Suriye Demokratik Güçlerini almayın” anlamı çıkıyor. İkinci türevindeyse “Türkiye’nin vekil gücü sürece dahil olsun ama ABD’nin vekil gücü olmasın” anlamı içerili.
Peki ya İran’ın vekil gücü, ya da güçleri? İsrail’in Hamas ve Hizbullah’ın lider kadrosuna vurduğu ağır darbelerden sonra Suriye sahasında Hizbullah, Devrim Mufahızları ve Şii milisler ittifakı dağılmış görünüyor. Düne kadar Esad’a destek için Suriye’ye asker göndermekten söz eden İran’ın Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi dün Esas’ın akıbetinin belirsiz olduğundan söz etti ve HTŞ için “tekfirci teröristler” yerine ilk kez muhalefet sözcüğünü kullandı.
Dışişlleri Bakanı Hakan Fidan’ın Doha toplantısında -artık işlevi tartışmalı- Astana Grubu ortakları Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Arakçi ile gündeminde ise hala Esad ile “muhalefetin” görüşmesi önceliği var.
Bu eğer son ana dek diplomasiyi zorlama gösterisi ise sorun yok, siyasette yeri vardır. Ama HTŞ Şam kapısına dayanmak üzereyken ve Tahran da artık Esad’tan umudunu kesmişken hala bu ihtimali zorluyorsa, Suriye’deki hızlı gelişmeleri anlamakta zorlanıyor demektir.
Kaçan balık büyük olurmuş
CHP ise başka alemde. Neyse ki artık “Suriye’de iç savaşı Erdoğan çıkardı” iddiasını sessizce terk eden CHP öte yandan hala “Esad’la barışsak Suriye’ye huzur gelir” yanılsaması içinde. HTŞ’nin Halep’e yürümeye başlamasından bir kaç gün önce CHP lideri Özgür Özel, Esad’a gerekirse Erdoğan ile gitmekten söz ediyordu; sanki Rusya’nın ve İran’ın tam söz geçiremediği Esad ve Baas oligarşisinin anahtarı kendi ellerindeymiş gibi. CHP’nin dış politika ve güvenlik ekibi de değişen uluslararası dengelere teşhis koyup ayak uydurmakta zorlanıyor.
Muhalefet cephesinde benzeri bir durum da Zafer Partisinde yaşanıyor. Siyasi çizgisini son dönemde Türkiye’deki Suriyeliler üzerine kuran Ümit Özdağ, Halep ve Tel Rıfat’ın rejim güçleri ve YPG’den düşmesi ardından Suriyeli sığınmacıların evlerine dönme isteğini görmezden gelerek onları anca kendisinin göndereceği iddiasında ısrarlı.
Aslında Erdoğan ve AK Parti hükümetinin dikkatini sınır güvenliği ve onun iç yansımalarına vermesi gerçekçi ama daha bir kaç yıl önce Orta Doğu siyasetine tek başına yön verme iddiasından Türkiye odaklı bu daraltılmış ama daha erişilebilir hedefe geçişi itiraf etmeyi kendilerine yediremiyorlar.
Kaçan balık büyük olurmuş.